Bazılarımızın hedefi mütevazı, hırs ve kıskançlık duygularından arınmış bir insan olma çabasıdır sanki. Sanki diyorum zira bu durum beşerin dağasına aykırıdır. Eğer bir konuda iyiysek ve bunun farkındaysak, sadece alçak gönüllülük yaparız. Öyle olmakla gibi yapmak arasında da büyük bir fark vardır. Size bir şey söyleyeyim mi; hırs, kıskançlık, mücadele, rekabet yoksa başarı ve ilerleme de olmaz. Yani bize olumsuzmuş gibi algılanması öğretilenler duygu ve davranışlar, aslında hemen her şeyi daha iyi yapmaktadır. Sadece dozu iyi ayarlamak gerek…
Mesela bir festival organizasyonu düşünelim. Başka biri çıkıp; festival öyle yapılmaz! Ben bir yapayım da görsün bu iş nasıl olur diyerek daha büyüğünü yapsın. Bunun tango dünyasına faydası mı yoksa zararı mı olur? Çıtanın yükselmesi hırs, kıskançlık ve gözü karalık gerektirir.
Bildiğim kadarıyla modern dans da bale’ye karşı doğmuş. Öyle havada dans mı edilir sopa gibi bacaklarla, yay gibi bedenle diyerek, zıt bir stil yaratmış olmalılar…
Kişi kendine daima hedef koymalı başarmak için. Bugün olduğundan daha iyi olmak için. Ahmet’ten, Mehmet’ten, Zeynep’ten, Ayşe’den daha öteye sıçramak için. Kimse tamamen emekli etmemeli kendini. Sadece yükünü hafifletebilir yaşlandıkça…
Her dem kendimize güven duymalı. Az ya da çok yapmak, az ya da çok bilmek. Hiç farketmez. Önemli olan yaptığımızı bilerek, bildiğimizi yaparak, çok iyi bir şekilde ortaya koymaktır.
Karate milli takımından bir arkadaşım, sadece bir teknikle Avrupa ve Dünya şampiyonu olmuştu. Ama o tekniği o kadar iyi uyguluyordu ki, kimse önünde duramadı. Bunu nasıl başardı dersiniz? Aynı tekniği binlerce kez tekrarlayarak. Daha güçlü, daha hızlı, daha kandırmacalı, daha estetik…
Çok çalışmalı!
Başlarda genellikle ağır dans ederiz. Bir gün kedi gibi dans edebiliyorsak, hedefimiz kuş gibi hafiflik olmalıdır. Sonra da sinek gibi belki de. Eğer bir sonraki adıma odaklanmazsak, olduğumuz yerde sayar, ya da gerileriz. Şayet bir sonraki seviyeye asla atlayamayacak olsak bile, atlamak için gösterdiğimiz çaba, bizi bulunduğumuz seviyenin en tepesine getirmeye yardımcı olur…
Tango en uzun soluklu müthiş bir dans!
Yaşlılıkta beyin selebral sıvısı azaldığından, denge kaybı sebebiyle düşmelere sıklıkla rastlanır. Sonucu zor iyileşen kemik kırıkları ve dolayısıyla yaşam kalitesinde düşüştür. Dans egzersizleri yapanlarda bu durumla pek karşılaşılmaz. Seviyemize göre zorlu teknikleri geliştirme çabasında bulunmak, bu olumsuz tabloyu tamamen ortadan kaldırır.
Her zaman eğitim!
Eğitim insanı cahil hissettiriyor. Bunu, çok iyi araba kullandığımı düşündüğüm bir zaman, ileri sürüş teknikleri eğitimine katıldığımda anladım.
Yine, çok iyi eğitmen olduğumu zannettiğim dönem spor akademisi öğrencisi olunca farkettim. Eğitim insanının eksikliğini algılamasını sağlıyor. Tabii ki algılamak istiyorsak…
Tango yapan bir çok kardeşimiz bir süre eğitim aldıktan sonra, sadece milongalara giderek konunun içinde kalmayı tercih edebiliyor. Kimisi, zaten kapasitesinin çok fazla teknik yapmaya uygun olmadığını düşünüyor. Kimileri de, çok öğreneceğim de ne olacak, başım göğe mi erecek, bu kadarı yeter bana diye bakıyor olaya.
Ben birinci grupta olanlara; tek teknikle şampiyon olan arkadaşımı hatırlatmak isterim. Siz de o bir iki tane bildiğiniz tekniği mükemmelleştirmek istemez misiniz?
İkinci gruptakilere de; zenginlik gerçekten öcü mü? sizce diye sormak isterim. İnsan daha iyi yaptıkça, daha bilgili oldukça, zenginleştikçe daha mutlu olma olasılığı da o oranda yükselmez mi? Yarım yamalak ingilizce konuşmak ihtiyacımızı karşılıyor mu sahiden?
Bilinç, sevgi ve dikkat gerek!
Yaptığımız şeye ne kadar çok ve dikkatle zaman ayırırsak, o kadar üzgün yöntemler geliştiririz hedeflerimiz doğrultusunda. Örneğin bebeğinizin boynunu yıkamak istediğinizde eğer ona yukarı bak dersek, muhtemelen bakmaz. Elimizle zorlarsak kızar, ağlar. Ama kuş nerede uçuyor sorusuna, yukarı bakarak parmağıyla işaret edecektir. Biz de o arada boynunu yukayıveririz. Basit gibi geliyor kulağa ama bu severek bol tekrarla, uğraş vererek edinilen bir bilgidir.
Hepinize ulaşılabilir hedefler, mutlu yarınlar dilerim,
Bora Erdem
19 Kasım 2013
Leave a Reply