Ses var, ses var. Ama en önemli ses, kulak vermeye bayıldığımız sestir.
Ses insanın konsantrasyonunu bozar, algısını düşürür. Yazı yazmak, okuduklarımızı anlamak dahi neredeyse imkansızdır kulağımıza gelen bir takım dış sesler varsa.
Müzik de seslerden oluşur ancak durum farklıdır. Değişik türleri bizi apayrı diyarlara götürür, olumlu ya da olumsuz içimizde farklı duygular uyandırır…
Peki, dans edebilmemiz için de ses şart değil midir? Müzisyenlerin çıkardığı sesler yukarıdakilerin aksine konsantrasyonumuzu, algılarımızı, hatta koordinasyon, yaratıcılık ve hızlı karar verme becerilerimizi had safhaya çıkararak bize inanılmaz şeyler yaptırmaz mı? Tabii ki evet! Müzik aletlerinin her birini ayrı ayrı duyar, derinlemesine hisseder, kaslarımızı ustaca ve üst düzey bir kontrolle hareket ettiririz. Dahası; tüm bunları belki de daha önce hiç karşılaşmadığımız biriyle yaparız. Eğer tüm bunları tango bize veriyorsa; söyleyin, var mı tango gibisi?
Müzik de seslerden oluşur ancak durum farklıdır. Değişik türleri bizi apayrı diyarlara götürür, olumlu ya da olumsuz içimizde farklı duygular uyandırır…
Peki, dans edebilmemiz için de ses şart değil midir? Müzisyenlerin çıkardığı sesler yukarıdakilerin aksine konsantrasyonumuzu, algılarımızı, hatta koordinasyon, yaratıcılık ve hızlı karar verme becerilerimizi had safhaya çıkararak bize inanılmaz şeyler yaptırmaz mı? Tabii ki evet! Müzik aletlerinin her birini ayrı ayrı duyar, derinlemesine hisseder, kaslarımızı ustaca ve üst düzey bir kontrolle hareket ettiririz. Dahası; tüm bunları belki de daha önce hiç karşılaşmadığımız biriyle yaparız. Eğer tüm bunları tango bize veriyorsa; söyleyin, var mı tango gibisi?
Dans ederken genellikle yüzümüz hüzünlü, kaşlarımız çatık da olsa, gönlümüz mutluluk doludur. En azından öyle olmasını arzu ederiz. Kimse milongalara; “bir girip mutsuz olayım da geleyim” düşüncesiyle gitmez öyle değil mi?
Hal böyleyken, yani tango bir keyif çatma aracı olması gerekirken, dansta veya derste birbirini yiyen çiftler görmek de mümkündür. Sorsalar; hepimiz münakaşaya, kavga-dövüşe ve stres oluşturan şeylere karşı durur, sevgi, paylaşım ve mutlulğun yanında yer alırız ama…
Ama’sı şu: Nasıl, aşk denilen şey kimimizin için bir dertken, kimimizin derdine derman ise, tangoda da durum benzerlik gösterir. Bazılarımızı gergin, agrasif yapar ve dans ya da ders esnasında bize şu lafları ettirir: “ben ne veriyorum sen ne yapıyorsun”, “ne biçim enerji aktarmaktır bu”, “dövseydin bari”, “kırarım o elini, ayağını, bir tarafını”, “bu öyle mi yapılır”, “öğrenemedin gitti”, “seninle dans etmek çok yorucu”, “sen ne zaman iyi bir dansçı olacaksın”, “sana katlanamıyorum artık”, “senin yüzünden tangoyu bırakacağım”, “başkalarıyla gayet iyi dans ediyorum sorun sende”. Böyle olanlarımız neden mi tango yapmaya devam eder? Aşıklar sık sık birbirini yeseler dahi beraber olmaya neden davam ediyorlarsa ondan.
Bazılarımız ise tam tersine sadece mutluluğa odaklanır, süreçten keyif almayı bilir, tangoyu bir sevinç kaynağı olarak kullanırız…Sevgili arkadaşlar. Eğer tangonun olumsuzluklarını tamamen rafa kaldırıp, neşe içinde dans etmek kulağınıza hoş bir fikir gibi geliyorsa, veya, zaten hiç gerginlik yaşamıyor, sadece mutluluğunuzu arttırmak niyetindeyseniz, 3-4 Kasım’da sevgili Vanessa ile vereceğimiz derslerde bizimle olabilirsiniz. Size söz veriyoruz; tangonun 4. boyutu olan Co-Creation sayesinde, partnerinizle stressiz dans edecek, sadece mutlu, mutlu ve mutlu olacaksınız.
Bazılarımız ise tam tersine sadece mutluluğa odaklanır, süreçten keyif almayı bilir, tangoyu bir sevinç kaynağı olarak kullanırız…Sevgili arkadaşlar. Eğer tangonun olumsuzluklarını tamamen rafa kaldırıp, neşe içinde dans etmek kulağınıza hoş bir fikir gibi geliyorsa, veya, zaten hiç gerginlik yaşamıyor, sadece mutluluğunuzu arttırmak niyetindeyseniz, 3-4 Kasım’da sevgili Vanessa ile vereceğimiz derslerde bizimle olabilirsiniz. Size söz veriyoruz; tangonun 4. boyutu olan Co-Creation sayesinde, partnerinizle stressiz dans edecek, sadece mutlu, mutlu ve mutlu olacaksınız.
Bu tecrübe yaşanmaya değmez mi?
Sevgi ve saygıyla,
Bora Erdem
17 Ekim 2012
Leave a Reply